Küçük bir Anadolu ilçesinde, muhafazakar olmasa da hayatın İslam'la anlam bulduğu bir ailede doğdum. Dini vecibeler yerine getirilir, bana da sevdirilirdi. Bu dünyanın geçiciliği, bir imtihan yeri olduğu sohbetlerde yer yer hatırlatılırdı. Öbür dünyaya dair yol haritası nispeten daha belirliydi, ama bu dünya için onlarında yardımcı olamayacağı zorluklar gelecekte başlayacaktı.
Çocukluk hiç bitmesin isteyen bir çocuktum. Sevgililik ilişkileri, cinsellik ergenliğe kadar merak unsurum bile değildi. Kendi kapalı dünyasının güvenli sularında oynayan bir çocuktum. Ta ki liseye başlayıp hissettiğim yoğun duygular baş gösterinceye kadar. Hem cinsim olan bir sınıf arkadaşıma duyduğum yoğun sevgi. İlk 1 yıl bunu derin bir dostluk olarak tanımlamıştım ama aklımdan ve kalbimden atamayışımla gönlüm bunun bir aşk olduğuna beni tıpış tıpış kabullendirdi. Platonik bir aşk olarak kaldı vesselam. Ama artık anlam dünyamda kurmam gereken yeni dengeler vardı. Bu bir hakikattir ki kalbinde zerre kadar iman olan, cehennemde yansa bile cennete girebilecektir. Ben de kendimi böyle avutmuştum. Kalbimdeki aşk o kadar büyüktü ki (Ergenlik dönemi bi de.) cehennemde yanmayı kabullenmiştim. Aşkımın bedelini ödedikten sonra Allah'ın rahmetine ulaşacağıma olan inancım tamdı.
Platonik aşkı yaşayan bilir, çok yıpratıcı bir süreçtir. Hele ki 4 yıl gibi uzun bir süre aldığını düşünün. Bu ızdırap, üniversite eğitimimle başlayan sosyal bilimler, antropoloji gibi pozitivist anlam dünyasının hayatıma girmesiyle değişim çanları çalmaya başladı. Cehennemde yanmayı kabullenişim, cehennem ateşiyle bir olup artık bir öfkeye dönüşmüştü. Öfkemin ataerkiye olması gerektiğini fark etmemse yıllar alacaktı. Velhasıl Allah'a küsmüştüm ve kendimi ateist olarak var etmeye başladım. Bu hayatımda 9 yıl sürdü. Oldukça pozitif determinist bir 9 yıldı.
Ardından zorlu bir dönemin içerisinde Allah'ın dilediğini iyiye ve güzele yönlendirmesi tecelli buldu ve büyük bir gönül ferahlığıyla kalbimin tekrar Allah'a açılmasına nail oldum. Bu bende uzun süren bir ilmi araştırma dönemi başlattı. Budizm, zen, taoizmle başlayan okumalarım İslam felsefesi ve tasavvufla yerini buldu. Özellikle İbni Sina, Farabi, İbnu'l Arabi beni derinden etkiledi ve İslam'a geri döndüm. Ulaştığım bilgiler anaakım söylemlerden çok daha farklı bir çizgideydi. Eşcinsel kimliğim ve ilahi olanla olan ilişkimin izahı da bu bloğun tümüne yayılacak bir bahis konusu olacak zaten.
Bu blogdaki öncelikli niyetim lgbt+ bireylerin ana akım, tekelleşmiş ataerkil görüşler sebebiyle Allah'a küsmemelerine, Allah'la aralarına kimseyi sokmamalarına vesile olmaktır. İlahi bilgi tek bir zümrenin tekelinde değildir. İngilizce teolojik literatür lgbt+ kimliğe yönelik bize çok daha multidisipliner bir bakış açısı sağlayabiliyor. Hem kaynak çevirileri, hem de kendi anlam dünyamdan içeriklerle yol almaya niyet ediyorum. Allah daim etsin. Gönül kapımız hep açık olsun.
Hiç yorum yok:
Yeni yorumlara izin verilmiyor.