Lgbti+ ve teoloji kesişimselliğinde ufkumu en çok açan noktalardan biri iyi bir kavrama için tarih, antropoloji, sosyoloji gibi bir çok disiplininin göz önünde bulundurulması gerekliliği olmuştu. Bu sebepler süreç içerisinde ilham aldığım ve vizyonumu geliştiren türkçe yazıların linkini paylaşarak, nacizane bende yarattığı çağrışımları da kaleme aldığım bir yazı dizisine başlıyorum. İlerleyen süreçte en azından 3 haftada 1 içerik üretmeye devam etmeyi düşünüyorum.
İlk yazı:" Orta Doğu'nun Geçmişi ve LGBTİ: Günümüz Cinsellik Tasniflerinin Tarihselliği Üzerine" sunumuyla Irvin Cemil Schick'a ait. Makaleye bu linkten ulaşabilirsiniz. Kendisiyle yapılmış bir röportaj da Kaosgl'nin sitesinde mevcut. Ama ben yazının devamında sunumu referans alacağım.
Yazı özünde şuan "eşcinsel" dediğimizde gerçekleşen çıkarsamaları kapsayan bir kavram veya anlam dünyasının geçmişte doğrudan karşılığı olmamasını ele almakta. Modernizmin tanımlı kılma çabasının bir getirisi olan kimliklenmenin geçmişte varoluşsal bi yerden ziyade daha eylemsel bir tanım üzerinden kullanıldığını görüyoruz. Bilimsel düşüncenin yükselişinden hemcinsel eylemlilikler de nasibini almış ve insan üretimi bir algı ve tanımla batı tarafından etiketlenmiş. Yazıda Foucault'dan alıntılarla cinselliğin salt gerçekliğinin ötesinde, insanın algı ve söylem faktörüyle farklı gerçekliklere taşınmasından bahseder. Bu faktörlerde etkili olan tarihsel zaman ve mekan da bizi genellemeler yapabilmekten alıkoyar.
Hemcinsel yakınlaşmalara dair tarihi metinlerde geçenleri bizim şuan anladığımız gibi anladıklarını düşünmek muhakkak yanılgı olur. Tarihsel metinlerde çiftler arasında keskin bir rol dağılımı dikkati çekmektedir. Yetişkin erkek ve genç erkek bu rollerden en belirginidir. Bunların hepsinde işe bir zevk meselesi, bir şahsî tercih olarak yaklaşılmakta, herhangi bir değer yargısı yahut kınama söz konusu olmamaktadır. Ancak bir erkek yetişkinliğe erdiğinde pasif olmayı arzulaması bunun dışındadır. Aktif ve pasif arasındaki farkın, cinsel ilişkiye girilen kişinin cinsiyetinden daha önemli olabileceğini, bu nedenle de “eşcinsellik” kavramının bazı bağlamlarda açıklayıcı olmadığını görüyoruz.
Nitekim yazılan şiirler ve metinleri her zaman bir eylemliliğe dayandırmak da doğru bir sonuç vermeyebilir. Hemcinsler arası sosyalleşmenin yaygın olduğu toplumlarda (eştoplumsal), fiziksel olarak erkeklere erişimleri daha mümkündür. Aynı zamanda paylaşımları daha fazla olduğu için daha tatmin edici ilişkiler kurması da muhtemeldir. İslamî gelenekten kadınlardan veya kendi eşlerinden bahsetmeleri de ayıp karşılandığı için bu aşk söyleminin öznesi de ataerkil bi toplum gereğinden erkek olmuştur. Metinde ilahi bir güzelliği övmenin hakkıyla da bir erkeğe duyulan aşk ve ilgiden bahsedebilmenin mümkünlüğüne örnekler verilmiştir. Kadınlar arası yakınlaşmalara dair yazılar bulunsa da, muhtemelen üretimde bulunan kişilerin erkek olması içeriği daraltmaktadır. En nihayetinde kolonileşme ve küreselleşmeyle artan batı etkisiyle bu metinlere yönelik algının fobikleşmesi, objektif bir perspektiften değerlendirmek yerine iktidarın ideolojisine göre yorumlanmaya çalışılması sağlıklı bir mukayese yapmamız için de bir engeldir.
Yazıda kısa tanımlarla geçtiğim ifadeler bir çok örnekle çeşitlendiriliyor. Şimdiden keyifli okumalar diliyorum.