Dini konularda söz üretmek bir çok
konudan daha fazla sorumluluk hissimin arttığı bir eylem oluyor. O sebeple
paylaşımlarımın naçizane kendi hakikat yolculuğumun bir parçası olduğunu
belirtip, vebal altına girmekten Allah'a sığınırım.
Başlıktaki soruya verdiğim cevaplar
hayatımın farklı dönemlerinde değişiklik gösterdi. Bu süreçte aslında dinde bir
reform yapılmadı veya yeni bir güncelleme gelmedi. Değişen ekseriyetle bakış
açım oldu. Dini bir vesileyle hayatıma giren mükafat ve imtihan kavramları
kendi iç dünyama yönelik bir çok yüzleşmeye fırsat verdi. İmtihan kavramından
başlamak istiyorum.
Semavî dinlere inanan birinin en
temel kabullerinden biri bu dünyanın bir imtihan yeri olduğu, geçiciliği ve
aslolanın ahiret hayatı olduğudur. Ben de bu inançla büyütüldüm. Ama imtihanda
neler sorulacağı kısmı muallaktı. Ve ilk kez bir hemcinsimden hoşlandığımda
bunun neyin imtihanı olduğundan emin değildim. Niye kimsede görmediğim bu
imtihan beni bulmuştu? Yardımcı olacak bir kaynak ve insan da yoktu. İlk aklıma
gelen cevap sevmemem gerektiğiydi. Çünkü sevdiğimde deneyimlediğim de platonik
bir aşk acısı olmuştu. O dönem, ana akım öğretiler doğrultusunda cehennemde
cezalandırılmayı kabullenip, imanıma olan inancımla kefaretimi ödedikten sonra
cennete gidebileceğime tefekkür ederek bir sonuca varabilmiştim. Ama aklıma
yatmayan içime sinmeyen bir çok nokta da vardı. İslamın akıl ve mantığı övdüğü
kısımlar bu ana akım söylentilerde pek yer bulmuyordu. Sorular sormaktan
korktuğum bir dönemdi ama aklımdan çıkmayan en temel soru: Bir insanın hem
cinsine aşık olmasından nasıl bir kötülük doğabilirdi ki, Allah bunu imtihan
etti?
Bu kendini daha hümanist çizgide gören müslümanların:
"Evet, eşcinsellik fıtrattan gelebilir kabulümüzdür, fakat Allah bunu
imtihan olarak vermiştir ve eyleme geçmemeleri gerekir." argümanını bana
hatırlatıyor. Burada eyleme (muhtemelen de cinsel ilişkiye) indirgenmiş bir
cinsel yönelim algısı gözüme çarpıyor. Bir yandan da kendilerinden çok eminler
ve cüretkarlar. Bu tür durumlarda hep: "Herkes başkasının putuna
İbrahim." sözü aklıma gelir. Evet cinsel yönelimimin benim için bir imtihan
boyutu var ama imtihanı Allah yapıyorsa, bu kişiler cevapları mı çaldılar
acaba?
Cinsel kimliğimi kabul ettiğim hatta üzerine aktivist bir
kimlik de eklediğim yılların ardından İslam'a dönüşümde fark ettiğim şu oldu
ki, benim eşcinselliğimle olan imtihanım hem cinsimle bir romantik veya cinsel
paylaşımdan önce çok daha özümle alakalıydı. Azınlık olmak, dezavantajlı
konumda hissetmek (olmak), Allah'ın benim üzerindeki takdirini bir ceza olarak
görmemek, bu takdiri sevgiyle ve gururla temsil etmek, kendimle barışık olmak,
kendimi sevmek, halktan geçebilmek, kabul görmekten vazgeçmek, yalnızlıktan
korkmamak, insan tarafından senin için kurgulanmamış bir dünyada tefekkür
edebilip teslim olabilmek ve muhtemelen ömrümün geri kalan kısmında da
eklemelerin olacağı bir çok imtihan. Muhakkak bunların hepsi doğrudan
yönelimimle bağlantılı değil, ama hakim anlayış ve yaşam biçimi dışında
olduğunda hepsi de kendine göre boyut değiştiriyor.
Peki bunca imtihanın arasında mükafat nerede? Bir yandan
imtihan dünyasındayız ama bu hayatın büyük bir mükafat olduğu da nakşediliyor.
Çünkü bu dünya bir yandan Allah'ın sıfatlarının tecelli olduğu varlık alemi.
Aynı anda hem mükafat hem imtihan olabilmesi kafa karıştırıcı geliyor evet,
işte orada devreye iman giriyor. Rasyonel bir mantığın bu noktada çelişkiyi
mantıksız bulup hükmünü vermesi muhtemeldir. Nitekim Kuran'da birbiriyle
çelişik gibi gözüken bir çok nokta vardır. Ancak bunun bir hikmeti olduğuna
inanan ve ardındaki ilme erişmek isteyenler Allah'ın izniyle buna nail
olmuşlardır. Mevlana'nın: "Doğru ve yanlışın ötesinde bir yer var, seninle
orada buluşacağız." sözü bu hikmetin mânâ dünyasındaki temsilini çok güzel
veriyor. Mükafat, Mecnun'un dünyevi aşkın ızdıraplarından geçerek eriştiği
halin kıssayla da bize bir gönül kapısı açıyor. O yüzden bu mükafat kısmıyla
ilgili ancak gönül ehli insanlardan bir fikre sahip olabiliyoruz. Yani mükafatın
dış dünyadan çok, iç dünyada tezahür eden bir hal olduğunu çıkarsıyoruz.
Bu demek değildir ki, hakim cinsel
yönelimde olan biri gaflet uykusundan kalkamaz. Bilakis en azından cinsel
kimliği üzerinden lehine işleyen bir dünyada bunun dışına çıkabilmesi onun için
ne mutlu. Aşkın imtihanını cinsiyetlerden öte madde dünyasından mânâ dünyasına
bir açılım olarak görürsek, kimimiz bunu karşı cinsiyle, kimimiz hem cinsiyle,
kimimiz de cinsiyetlerin ötesinde deneyimliyor. Hepimiz aynı dünyasal kaderi
paylaşıyor ve birin parçası olduğumuza inanıyorsak (Tevhid bunu gerektirir.),
bir hükme varırken tevhidi bozmamaya (Tevhid kavramıyla ilgili detaylı
açıklamayı bloğumun temel kavramlar bölümünde verdim.) da imtina etmemiz
gerekiyor. Ahir zaman hakikati bize gösteriyor ki ne cinsiyet sadece kadın ve
erkek, ne de cinsel yönelim sadece heteroseksüel. O zaman birliği maddenin
ötesinde bir manada idrak ederek bu çatışmadan ve ayrışmadan
mükafatlanabileceğimize inanıyorum. Sözlerimi Yunus Emre'den bu dizelerle sonlandırıyorum:
"Gönül Calab*’ın tahtı, Calap gönüle baktı
İki cihan
bedbahtı, kim gönül yıkar ise
Sen sana ne
sanırsan ayruga da onu san
Dört kitabın
manası budur eğer var ise"
*Eski Anadolu Türkçesinde Allah.
(20.07.2020 tarihinde kaos.org adresinde yayınlanan yazımdır.)